|
Ergonomi tarihinde genellikle ve öncelikle F.W. Taylor’dan söz edilir. Yaratıcı bir makina mühendisi olan Taylor, 18’inci yüzyıl ikinci yarısında, “İŞ DÜZENİ”. anlayışını geliştiren ve iş görenlerin daha üstün bir verim ile çalışabilmesi için de, çeşitli teoriler ortaya atarak bunları deneyen teknik bir zeka idi. Anatomi ve fizyoloji bilgileri eksik olduğu için çeşitli yanılgılar içinde bulunduğu ima edilen Taylor ayrıca, iş hevesini ve işçilerin verimini artırmak için «işçi seçme ve ücret artırma» yaklaşımları nedeni ile de eleştirilmiştir. Taylor’un geliştirdiği el aletleri ve hızlı çalışma temposu ise, daha fazla ücret almalarına rağmen iş görenleri de memnun etmemiştir. Yine de, insan faktörüne ve insanların kullandıkları araç ve gereçlere deneysel yaklaşımlar getiren Taylor, sosyal psikolojide ve ergonomide «iş hevesi konusuna ücret yaklaşımı»nı öneren ilk araştırmacı olarak anılmaya değer. 1910’larda ergonomik yaklaşımlara öncülük eden iki yeni metot girişimi dikkati çekmiştir. Bunlardan birincisi, Mühendis Gilbreth ile bir Psikolog olan hanımının geliştirdikleri İŞ VE ZAMAN ETÜDÜ (Time and Motion Study), ikincisi ise, işbaşında enerji harcamayı ölçmek için, 0KSİJEN TÜKETİMİ (Oxygen Uptake) formülünü geliştiren ve gaz geçirmez örnek alma torbaları ile tanınmış Douglas’ın çalışmalarıdır. Günümüzde her iki yaklaşım da geliştirilmiş metodları ile kullanılmaktadır. Bu arada, bazı kaynaklar Gilbreth Ailesi’nin ergonomi yaklaşımının öncüleri olduğunu kabul ederler. Ergonomi bilim alanının ilk adımları uygulamalı psikoloji uzmanlarınca atılmıştır. Munsterberg’in 1913 yılında yayınladığı «Endüstriyel Etkinliklerde Psikoloji» yapıtı, bu konuda öncü bir eser olmuştur. 1921 yılında ise Cambridge Üniversitesinde ilk «Deneysel Psikoloji Laboratuarı» kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı ardından İngiltere’de bir «Yorgunluk Araştırmaları Kurulu» oluşturulmuş ve «Ulusal Endüstri Psikolojisi Enstitüsü»nün kurulmasına kadar, adı geçen kurul, deneysel çalışmaları ve uygulamalı araştırmaları desteklemiştir. İkinci Dünya Savaşında, savaşan ülkeler, pek çok yeni harp silah ve araçlarını hizmete sokmuş fakat, makinaların yetenekleri abartılarak, insan-makina sistemleri düşüncesi önemsenmediğinden, savaş suresince, insan ya da makina hataları nedeni ile pek çok kişi hayatını kaybetmiştir. Konunun derinliğine incelenmesi sonucunda da «GELİŞTİRİLECEK HER TÜRLÜ ARAÇ VE GERECİN TASARIMINDA İNSAN FAKTÖRÜNÜN DİKKATE ALINMASI»nın ne derece önemli olduğu anlaşılmıştır. Savaşın ardından İngiltere’de Oxford Medical Research Unit ile Cambridge Applied Psychology Unit kurulmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nde de. «Dayton Aeromodical Laboratory Psychology Branch» kurularak çeşitli araştırmalar başlatılmıştır. İngiliz Kara Kuvvetleri aynı tarihlerde, kendi gereksinimlerine göre ayrıca örgütlenmiştir. Bu kuruluşlarda insan ve iş psikolojisi yaklaşımlarından çok insan - makina ara kesiti sorunları dile getirilmiş ve araştırmalar bu yöne kaymıştır. İngiltere’de bu gelişmeler olurken, ABD Hava Kuvvetlerinden Fitts ve Deniz Araştırmaları Bürosu’ndan Taylor, 1940’larda yaptıkları araştırmalar ile, araç - gereç ve malzerme tasarımlarına önemli yenilikler getirmişlerdir. ABD’de John Hopkins, Tafts ve Princeton Üniversitelerinin de katkıları ile yapılan benzer çalışmalar önceleri, «İnsan mühendisliği» adı altında toplanmış, daha sonra «İnsan Faktörü Mühendisliği» deyimi kullanılmaya başlanmıştır. Son zamanlarda ise. ABD kaynakları sadece «İnsan Faktörü» ismini kullanmaktadırlar. Aynı süreç içinde, İngiliz Silahlı Kuvvetleri, daha çok ekipman tasarılarına önem vermiş ve bu amaçla bir araştırmalar komitesi kurmuştur. Deniz Kuvvetlerinde de «Applied Research Unit» ile yakın ilişkiler içinde çalışan bir «Operasyon Etkinlikleri Komitesi» teşkil edilmiştir. Aynı tarihlerde Kara Kuvvetleri Komutanlığınca «Army Operation Research Group» kurulmuş ve Hava Kuvvetlerinde ise benzer çalışmaları «Farbourg Air Force Institute of Aviation Medicine» üstlenmiştir. Bu dönemler, ergonomi tarihinde «Knobs and Dials Ergonomics Era» (Düğmeler ve Göstergeler Ergonomisi Çağı) olarak anımsanır. 1940’lara kadar yapılan çalışmaların dağınık oluşu çeşitli güçlükler yarattığından, 1949’da Oxford Üniversitesinde ve Murrel’in başkanlığında bir toplantı yapıldı. Anatomi, antropoloji, fizyoloji, psikoloji, mühendislik bilimleri, tasarımcılar gibi, çeşitli uzmanlık alanlarından gelen araştırmacılar ile yapılan bu toplantıda ERGONOMİ terimi önerildi. Bu arada tüm uzmanlar arasında köklü bir işbirliği kararı da desteklendi. Yunanca’da İŞ(Ergo) ve YASALAR (Namos) kelimelerinden üretilen bu yeni isim ile, İŞYAŞAMI VE İŞ GÖRMENİN DOĞAL YASALARINI İLGİ ALANINDA GÖREN TÜM MESLEK ADAMLARININ ÇABALARINI TEK BİR BAŞLIK ALTINDA TOPLAMAK OLANAĞI DOĞMUŞTU ABD’de Human Factors Engineering, İsveç’te Biotechnology, İngiltere’de Applied Psychology ve Almanya’da da Arbeit Physiology gibi ilgi alanlarını ve farklı yaklaşımları içine alan ve ayrıca; Industrial Psychology, Work Study, Human Biodynamics gibi uğraş alanlarını da çatısı altında toplayabilen bir bilimsel yaklaşım da böylece doğmuş oluyordu. 1949’dan bu yana, ergonomi biliminin gelişmesi farklı boyutlara ulaşmıştır. İlk zamanlar, ekipman tasarımı araştırmalarında sadece uygulamalı psikoloji yaklaşımının yeterli olmayacağı görülerek, çok disiplinli bir kapsam benimsenmiştir. 0 zamana kadar genellikle düğmeler, kontrol düzenekleri, göstergeler, makina boyutları ve paneller gibi konularla uğraşılırken, Oxford toplantısından sonra konu, daha geniş bir perspektif içinde ele alınmaya başlanmıştır. Bunu gerçekleştirmede ilk adım ise «Ergonomics Research Council» (Ergonomi Araştırmaları Konseyi’nin kurulması olmuştur. Bu kuruluşun çalışmaları uluslararası bir işbirliğini de amaçladığı halde, böyle bir birleşme ancak 1961 yılında Stockholm’de yapılan uluslararası bir toplantıda gerçekleştirilebilmiştir. Bu toplantı vesilesiyle. “International Ergonomics Society” kurulmuş ve merkezi İngiltere’de bulunan bu uluslararası cemiyetin önemli bir birleştirici etkisi olmuştur. Yurdumuzda konu oldukça yeni sayılır. Ergonomi düşüncesi, dolaylı yollardan da olsa, en önce Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde «Ziraatte Canlı Kuvvet Kaynakları» kürsüsünün kurulması ile konu edilmeye başlanmıştır. 1969 yılına kadar bu kürsüde genellikle mekanik kuvvet kaynakları üzerinde çalışılmış ve Kadayıfçılar’ın başlattığı bu çalışmalar Dinçer’in «İnsan Emeği ve Ziraatteki Prodüktivitesi», «Çalışma Şekli ve Kas Yorgunluğu» yapıtları ile, insan faktörü konusunu da uğraş alanı içine almıştır. Ergonomi, 1969 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde «İşbilim» ders konuları içinde okutulmaya başlanmış ve bu dersin uygulamalı çalışmalarında endüstride antropometrik araştırmalara önem verilmiştir. Bu amaçla temeli atılan laboratuarda giderek artan sayıda uygulamalı araştırmalar yapılmaktadır. 1970’lerde, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ergonomik yaklaşım görüşü Ankara’da Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü’nde C.Erkan’ın çabaları ile gündeme gelmiş ve 1968 yılında Çalışma Bakanlığı ve Dünya Çalışma Teşkilatı (ILO) işbirliği ile modern bir İşçi Sağlığı ve iş Güvenliği Merkezi kurulması için çalışmalara başlanmıştır. Bu merkezin, modern cihazlar ile donatılmış ergonomi ünitesi ancak 1972 yılında kurulabilmiştir. Ergonomi ünitesi kuruluş aşamasında sınırlı sayıda da olsa bazı uygulamalı araştırmalar yaptığı gibi, Çalışma Bakanlığı’nın eğitim etkinliklerinde bu yeni ilgi alanını tanıtmaya da çaba göstermiştir. Daha sonra, bina ve kadro değişiklikleri ergonomi laboratuvarının dağılmasına ve çalışmaların, aksamasına neden olmuştur. Ergonomi, 1971 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde «Human Factors Engineering» adı altında eğitim programına alınmış ve ilk iki yıl dersler. İSGÜM’ün (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Merkezi) ILO Danışmanı Dr. Korinek tarafından yürütülmüştür. Bölümde, 1975 yılından itibaren, yurt dışından getirtilen cihazlar ile bir de laboratuvar kurulmuştur. Halen bu bölümde iki dönem okutulan Human Factors Engineering derslerinde öğrenciler laboratuar araştırmaları ve endüstride gözlemler yaparak bu cihazlardan yararlanmaktadırlar. Endüstri Mühendisliği Bölümü, öğrencilerin saha incelemelerini değerlendirmek için 1980’İerde iki «Öğrenci Sempozyumu» düzenlemiş ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) tarafından desteklenen bu sempozyumlar çok yararlı olmuştur. 1980’lerde Dokuz Eylül Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü, yurt dışından getirtilen çok sayıda çağdaş laboratuar cihazları ile desteklenen “Ergonomi” derslerini eğitim programlarına almakla kalmamış, 1984 ve 1986 yıllarında İzmir Batı Alman Kültür Ataşeliği ile yardımlaşarak 1’inci ve 2’inci Türk-Alman Ergonomi Sempozyumlarını düzenlemiştir. Bu sempozyumların tebliğleri kitap olarak basılmış ve önemli birer kaynak oluşturmuşlardır. Ülkemizde ergonomi görüşünün iş dünyasına tanıtılmasında, Milli Prodüktivite Merkezi’nin önemli katkılar olmuştur. Kurumca düzenlenen “Ergonomi”, “İşyerlerinde Fiziksel Ortamın iyileştirilmesi”, “Endüstri Mühendisliğinin İşletmelere Katkısı” gibi seminerlerde, ergonomi düşüncesinin vurgulanması yanısıra, MPM Uzmanlarından G. incir tarafından hazırlanarak, Kurumca yayınlanan “Endüstriyel İşyerlerinde Çevre Koşullarının Etkileri (1976)” ve “Ergonomi (1980)” kitapları da yararlı kaynaklar olarak, halen pek kısır olan ergonomi literatürüne öncülük etmişlerdir. Milli Prodüktivite Merkezi 1987 yılının Kasım ayında, İstanbul Teknik Üniversitesi ile yardımlaşarak ilk ulusal ergonomi kongresinin toplanmasına da katkılarda bulunmuştur. Bu tarihten sonra, her iki yılda bir düzenlenen Ergonomi Kongrelerine; Çukurova, ODTU, Dokuz Eylül ve HÜ’ nün büyük ölçüde bilimsel katkıları olmuştur İnsan-makine ilişkileri açısından ergonomi bilim alanı ile yakından ilgilenen Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), çeşitli sempozyum ve kongrelerde düzenlemektedir. Kaynak : Ergonomi Verimlilik, Sağlık ve Güvenlik İçin İnsan Faktörü Mühendisliği, Dr. Necmettin ERKAN, 1997, MPM, Yayın no:373 Ergonomi ile günlük yaşantımızda popüler ürünlerin tanımlarında çokça karşılaşıyoruz. Ancak onu sadece ürünlerin insan yapısına göre uygunluğunu belirtmek olarak anlıyoruz. Aslında, ergonomi üzerinde popüler kültürün yadsıyamayacağı kadar geniş ve yarım yüzyıldan fazla bir süredir bir o kadar da derin araştırmalar yapılmak, günümüzün refah ülkelerinde konunun hakkı verilerek uygulanmakta ve çok büyük katkılar sağlanmaktadır. Ergonomi üzerinde bu güne kadar pek çok tanımlamalar yapılmıştır ve hala bu tanımlama süreci devam etmektedir. Ergonominin disiplinler-arası özelliğinden dolayı kapsadığı alanları her geçen gün artırması, diğer bilim dallarına göre genç bir bilim dalı olması ve uygulamalarının heyecan verici sonuçlar yaratması, üzerinde her geçen gün yeni yeni tanımlamalar yapılmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte, ergonomi daha çok kelime anlamı ile tanımlanmaya çalışılmaktadır. Şöyle ki, ergonomi Yunanca bir kelime, ergon iş anlamına, nomos ise yasa anlamına geliyor. Bu iki sözcüğün birleşiminden ergonomi dilimizde işbilimi olarak biliniyor. Bunun dışında ergonomi daha çok sistemsel uygulamaları ile anlaşılmaktadır. Ergonomi amaçlı bir edimi gerçekleştirmede bir sistemin, insanlar ve diğer elementler arasındaki etkileşimleriyle uğraşan bilimsel bir disiplindir. Ergonomi, insan-sistem uyumunu optimize ederek, bütün sistem performansını ve insanın gönencini iyileştirmeyi amaçlar. İnsan-sistem etkileşiminin tasarım etmenleri çevresel, organizasyonel, sosyal, bilişsel, ve fiziksel faktörlerdir. Ergonomi ya da Kuzey Amerika’da bilindiği şekliyle İnsan Faktörleri Mühendisliği, insanın yapabilirlikleri ve sınırları hakkında öğrenmeyi ve insanların ürünler, sistemler ve çevreleri ile etkileşimlerini geliştirecek bilgiyi uygulamayı amaçlayan, görece yeni bir bilim dalıdır. 2. Dünya Savaşı sırasında sistemler ve ürünler, eğer güvenli ve etkin bir şekilde kullanılacaklarsa, insanları ve çevresel faktörleri dikkate alan ürün ve sistem tasarımının gerekli olduğu gerçeği, ergonomi disiplininin ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. Ergonomi, insan kullanımı için, çevre, sistem ve nesnelerin tasarımına insanla ilgili bilimsel bilginin uygulanmasıdır. Ergonomi, insanların içinde bulunduğu her yerde vardır. İş sistemleri, spor, dinlenme, sağlık ve güvenlik iyi tasarımlandığı zaman bütün ergonomi prensiplerini içermelidir. Ergonominin bu gibi bir çok tanımı bulunmakla birlikte, en yaygın olanı işin insancıllaştırılarak verimliliğin artırılmasıdır. İnsanı çalışma yaşamında tehdit eden pek çok stres faktörü vardır. Bunlar; ısı, aydınlatma, gürültü, hava akımı, mekan donanımı fiziksel; iş yükü, iş doyumu, stres gibi psiko-sosyal; toz, kir, ağır metaller gibi kimyasal; böcek ve haşerat gibi biyolojik faktörlerdir. Bu stres faktörlerini izleyerek denetim altına alıp iş ortamından kaynaklanan verimlilik kısıcı faktörlerden kurtularak hem insanın sağlık, mutluluk ve güvenliği sağlanmakta hem de üretim artışı gerçekleştirilmektedir. Aşağıdaki konu başlıkları Türkiye’de 1970 ve 1980’lerin ortasına kadar olan süreçte ergonominin bazı uğraş alanlarını göstermektedir. İnsan gücünden yararlanma, ürünlerin ergonomisi, radyasyon, kadın işçiler, insani ilişkiler, iş kapasitesi, fabrika yerleşim planlaması, verimlilik, çalışanların enerji tüketimi, toksikoloji, işitme kaybı, beslenme, aşırı çalışma, vardiya çalışması, ücret tespiti, otomasyon, aralıklı çalışma, işletme psikolojisi, yaş, zararlı gaz ve buharlar, kimyasallar, antropometri, toplu pazarlık, engelli işçiler, gürültü, çevre, işçi sendikaları, eğitim, sıcak ve soğuk ortamda çalışma, dinlenme, liderlik, etkileşim, sağlık koruma, güvenlik, çıraklık, personel seçimi ve terfisi, sosyo-ekonomik problemler, sosyal güvenlik, algılama, grup dinamikleri, motivasyon, insan kapasite ve performansı, insan-makine kompleksi, bilgi-geri beslemesi, kazalar, işçi sağlığı ve iş güvenliği, devamsızlık, görev ve sorumluluk, otorite, moral ve fiziksel sağlık. 1980’lerin ortasından bugüne kadar ise aşağıdaki konu başlıkları üzerinde durulmaktadır. Yaratıcılık, endüstriyel psikoloji, endüstriyel sosyoloji, katılımcılık, ISO 9000, ISO 14000, Toplam Kalite Yönetimi, uluslararası rekabet, yarı otomat-otomat-robot sistemleri, CE ve ergonomi standartları, üretim araçları ergonomisi, uçak koltuğu-mobilya-hazır giyim-klavye tasarımları, özürlü istihdamı, gürültü-iklim gibi çevre sorunları, çalışanların kan ve serumlarındaki eser element kirliliği, eğitim ergonomisi, psiko-teknik test bataryaları, işgücü verimliliği, hizmet sistemi ergonomisi, bilişsel ergonomi, iş kazaları ve iş yeri düzenleme, ev kazaları, makro ergonomi, motivasyon, kalite çemberleri, tüketici ergonomisi, çalışan çocuklar, bilgisayar destekli üretim-tasarım, endüstri ergonomisi, tarım-orman ergonomisi, mekan ve donanım ergonomisi, iş organizasyonu, performans, ekran önü çalışması, yaşlı ve bedensel engelli çalışanlar, kadın işgücü, klavye kullanımında Karpal Tünel Sendromu, iş doyumu. Çağcıl insan, karşılaştığı bütün problemleri hallettikten sonra tekrar o problemlerle ilgilenmez. Bundan sonra yapılması gereken dinamik olan yaşamda başka diğer problemlere bu bilgi birikimi temelinde nasıl yanıt aranacağıdır. İnsanlık, avcı-toplayıcı, tarım ve endüstri toplumu aşamalarından sonra şimdi de iletişim ve bilgi toplumu aşamasına ulaşmış bulunuyor. Bundan sonraki aşamayı ise yaratıcılığın belirleyeceği bir hayal toplumunun (dream society) kurulacağı varsayımı yapılıyor [1]. Yaşamımızda her geçen gün iletişim vazgeçilmez bir hale geliyor. İşyerindeki verimsizliğin ve mutsuzluğun kaynağını ise insana iletişim gücü ile ulaşılamaması oluşturuyor. İletişimi sistem yaklaşımı ve verimli bir biçimde nasıl kullanacağımızı, bunun bireylere ve örgüte ne gibi katkılar yapabileceğini ne yazık ki yeterince değerlendiremiyoruz. Aslında sorunlarımızın temelinde sadece sağlıklı bir iletişim ortamını oluşturamamak yatıyor. İletişim çağında yaşıyoruz ama onu yaşamımızda etkin bir şekilde kullanamıyoruz. Yakın zamana kadar dilimize fransızcadan ve fransızca söyleyişi ile geçen komünikasyon (communication) sözcüğü ile birlikte ve aynı anlamı karşılamak üzere haberleşme kavramı kullanılıyordu. Günümüzde kullanımı yaygınlaşan iletişim sözcüğü ise haberleşmeyi de içeren daha geniş kapsamlı bir ileti alışverişi anlayışını yansıtmaktadır. Yazılı kaynakların taranması yöntemi ile yapılan bir araştırmada sözcüğün 4560 kullanımı derlenmiştir. Bu çok değişik anlamlardaki kullanımına karşın iletişim denince ilk anda akla genellikle insanlar arası iletişim ve bu amaçla kullanılan araçlar gelmektedir. Nitekim Türk Dil Kurumu sözlüğünde iletişim : “1- Duygu, düşünce ya da bilgilerin usa gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme (...) 2- Telefon, telgraf, televizyon, radyo, bilgisayar gibi aygıtlardan yaralanarak yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme (...) “ olarak tanımlanmaktadır. Sonuçta, iletişim bir başkası ile konuşmadır; televizyondur, gazetedir, yazınsal bir eleştiridir, saç biçimimizdir, giyim biçemimizdir, mağara duvarındaki resimdir, sahnede Anouilh’un “Antigone’u”, sinema perdesinde “Yurttaş Kane”dir, bazen duymak, bazen görmek, bazen de dokunmaktır. İnsan etkinliklerinin ve ilişkilerinin tümü iletişimle ilgilidir. Bu nedenle her zaman ve her yerde vardır. Toplumsaldır ve anlamların paylaşımıdır; temel amacı insanın çevresi üzerinde etkili olma isteğidir ve değişik katmanlarda gerçekleşen bir etkinliktir [2]. Günümüzde iletişim, sistem yaklaşımı temelinde incelenmektedir. Sistem kendi sınırları içinde girdiler, süreçler ve çıktılardan oluşan sıkı bir iletişim ağı ile etkileşim ve geri bildirimde bulunarak kendini yeniden üretebilen ve dış dünya ile bağlantısını sürdüren bir bütünlüktür. Sistemin, sistem sınırında girdiler ve çıktılar yer alıyorsa açık sistem, almıyorsa kapalı sistem olarak adlandırılır. İletişim sistemi, kaynak, ileti, hedef, kanal ve araçlardan oluşmaktadır [3]. Her iletişim durumu, kaynakla hedefin karşılıklı bağımlılığı demektir. Bu karşılıklı bağımlılığın tanımsal ve fiziksel, etki-tepki, empati (başkasını anlama yeteneği) ve etkileşim gibi dört düzeyi bulunmaktadır. İletişimin gerçek bir etkileşim süreci olabilmesi, iletişimde taraf olanların empati biçimini karşılıklı olarak gerçekleştirebilmelerine bağlıdır. İş yaşamımızdaki başarının en önemli temeli kurduğumuz iletişimdir. Güven, sevgi, saygı, ilgi, dinleme, ve önemseme kaliteye ve etkili iletişime giden yolda belirleyici etkenlerdir. İnsanlar birbirleri ile iletişim ve ilişki kurarlarken bu değerlere büyük önem verirler. Bu duyguların doyurulması için örgüt ve birey kimliğinin özdeşleştirilmesi ve bütünleştirilmesi gerekmektedir. İş ortamında daha demokratik bir ortamın yaratılması için yönetim ve çalışan arasında iletişim büyük bir öneme sahiptir. İletişimde sürekli geri bildirim hedeflenmelidir. Çalışanların gereksinimleri ve memnuniyetleri, yönetim kararlarının çalışanlarda yarattığı uygunluğu görebilmeli ve motivasyonu sağlamalıdır. Yönetim çalışan kimliğini ne kadar benimser ve çalışanına önem veren bir kimlikle yaklaşırsa, kimlik saygısına erişen, hisseden çalışan da kurum kimliğini kendi kimliği gibi benimseyerek, tüm yeteneklerini ve becerisini kurumu için büyük bir özveri ile kullanmaktan kaçınmayacaktır. İş ortamında tartışmaların kaçınılmaz olduğu hatta gerekli olduğu bir gerçektir. Özellikle karar alma süreçlerinde ilgililer konuları ayrıntılı tartışırlar. Bu tartışmalar yapıcı oldukları sürece yararlı, verimli oldukları sürece de etkilidir. Bu yüzden, iş ortamında yapıcı tartışmalar yaratarak sağlıklı kararlar almak ve aynı zamanda yıkıcı tartışmalardan uzak kalabilmek için etkili ve sağlıklı iletişim kurma amaçlanmalıdır. Örgütte kurulacak etkin ve empatik bir iletişim anlayışı ile kuruluşa ve çalışanlara aşağıda sayılabilecek yararlar sağlanacaktır. Kalite düzeyi iyileşecektir. Kararlar daha sağlıklı alınacak ve çözümler daha doğru olacaktır. Etkileşimle birlikte çalışanların yaratıcılığı gelişecektir. Maliyetler azalacak, üretim artacaktır. İnsan ilişkileri iyileşecek, insanlar birbirlerini dinleme ve eleştirmeye tahammül edebileceklerdir. Hiyerarşik yapı esnekleşecektir. İş kazaları, işe devamsızlık,iş gücü devri azalacaktır. Çalışanların yöneticilik vasıfları ve yetenekleri gelişecektir. Çalışanların iş doyumu ve kurumlarına aidiyet duyguları gelişecektir. Çalışanlar anlamlı ve değerli olduklarının bilincine varacaklardır. İş dünyasında son yıllardaki eğilimlerin hepsinde ortak paydayı bilgi temelli yaklaşımlar oluşturmaktadır. Elektronik iş yapış şekillerini büyük ölçekli organizasyonlar başarı ve maksimum verimlilik ve karlılıkla kullanmaktadırlar. E-trade (elektronik ticaret), e-business (elektronik iş), e-banking (elektronik bankacılık), e-entertainment (elektronik eğlence), e-government (elektronik yönetim) gibi elektronik faktörler insan hayatına mutlu, huzurlu, ve güvenli sistemleri getirmek için kullanılmaktadır. Ancak, her zaman başarı, teknolojiden daha çok onu insancıl, verimli, yapıcı, olumlu, ve estetik kullanarak katma değer yaratan insana aittir. Bilgiye sahip olmak, ona erişmek önemlidir, fakat bu yeterli değildir. Daha önemli olan ise bu bilginin nasıl kullanıldığı ve nasıl yeniden oluşturulduğudur. Rekabette üstünlük yaratacak olgu ise özgün bilgiyi yaratma becerisi olacaktır. Geleceğin yönetimi, ekonomik-teknik ve psiko-sosyal olmak üzere iki olgu üzerinde yoğunlaşacak, başka bir deyişle teknik verimlilik ve personel tatmini süreçlerini entegre etme eğiliminde olan ergonomik bir anlayış hakim olacaktır. Ergonominin temel amacı, performansın en yüksek düzeye çıkarılmasıdır. Yani maksimum performansı (verimlilik, doyum) minimum insansal maliyetle (stres, yorgunluk, kazalar) elde etmektir [4]. Ergonomik düşünce geniş anlamı ile de tüm canlıların içinde bulundukları çevre ile uyum içinde yaşaması, sağlıklı ilişkiler kurulması amacına yönelik çabaları kapsamaktadır. Ergonominin disiplinler arası özelliği, ekonomik ve sosyal politikalara yakınlığı teknik yönü kadar önemlidir. Çeşitli bilim dalları ver ergonomi işbirliği ile konuların bütünleştirici bir yaklaşımla ele alınması yaşam kalitesinin yükseltilmesi açısından kaçınılmazdır [5]. Tıpkı ergonomi gibi iletişim de sosyoloji, psikoloji, felsefe, hukuk ve ekonomi alanlarından beslenen disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Disiplinler arası çalışma alanları ise bizi daha ileri noktalara taşıyacaktır. Bireyin birey, bireyin örgüt ve bireyin toplumla ilişkilerinde yaşam kalitesinin yoğunluğunu, oluşturduğu ilişkilerin düzeyi belirlemektedir. Açık iletişim, karşılıklı güven ve örgüt içi çalışmalara yapıcı bir şekilde yaklaşma ortamı gibi değişimlere açık bir ortam oluşturma konusunda ilgiler artacak, problem çözerken bireyler ve gruplar arası rekabet, yerini daha çok işbirliği ve ekip çalışmasına bırakacaktır. Müşteri memnuniyetine odaklı, çalışma ortamında değişime-gelişime açık, yaratıcılığı teşvik eden, çalışanlara güvenildiği ve yetki ile sorumluluğun verildiği bir kurum kültürünün yaratılmasında olumlu, insancıl, empatik, yapıcı bir ergonomik iletişim ortamının yarattığı sinerji, verimlilik artışları getirecektir. Sağlıklı iletişim ortamı sağlayan örgütler, ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanmasında, rekabet gücünün artırılmasında, yeni istihdam alanları yaratacak yeni buluş ve düşünceleri destekleyerek yaratıcı düşünce üretimine fırsatlar yaratacaklardır. H.Okan Durmuş ODTÜ Endüstri Müh. Ergonomi Laboratuvarı, Uzman KAYNAKLAR [1] R. JENSEN, Kopenhag Gelecek Bilimleri Enstitüsü Direktörü, Capital Mart 2000. [2] M. ZILLIOĞLU, İletişim Nedir? Cem Yayınevi, Ekim 1996. [3] İ. TÜRKMEN, Yöneticiler İçin Etken İletişim Modeli, MPM, YN:480, Ankara 1996. [4] L. SIEGEL and I.M. LANE, Personel and Organisational Psychology, Irwin Homewood, Illinois 1987. [5] E. GÖNEN ve Ö. ÖZGEN, Çevre, Yaşam Kalitesi ve Ergonomi, 5. Ulusal Ergonomi Kongresi, MPM YN:570. Ergonomi sözcüğü yaşamımıza cep telefonu, yatak, koltuk gibi ürünlerin tanıtımlarındaki popülerlikten yararlanarak girmiş bulunuyor. Peki ama gerçekte ergonomi ne anlama geliyor. Ergonomi Yunanca bir kelime, ergon iş anlamına, nomos ise yasa anlamına geliyor. Bu iki sözcüğün birleşiminden ergonomi dilimizde işbilimi olarak biliniyor. Ergonomiyi mühendislik ve işletme temelli eğitim alan insanlarımız çok yakından biliyorlar ancak toplumun geneli onu gerçek anlamda henüz tanımış değil. İşte bu yüzden bu kısa yazı Ergonomi’yi biraz daha açımlama amacıyla kaleme alınmıştır. Ergonomi amaçlı bir edimi gerçekleştirmede bir sistemin insanlar ve diğer elementler arasındaki etkileşimleriyle uğraşan bilimsel bir disiplindir. Ergonomi, insan-sistem uyumunu optimize ederek bütün sistem performansını ve insanın gönencini iyileştirmeyi amaçlar. İnsan-sistem etkileşiminin tasarım etmenleri çevresel, organizasyonel, sosyal, bilişsel, ve fiziksel faktörlerdir. Ergonomi ya da Kuzey Amerika’da bilindiği şekliyle İnsan Faktörleri Mühendisliği insanın yapabilirlilikleri ve sınırları hakkında öğrenmeyi ve insanların ürünler, sistemler ve çevreleri ile etkileşimlerini geliştirecek bilgiyi uygulamayı amaçlayan, bu yıl 50. yılını kutlayan görece yeni bir bilim dalıdır. 2. Dünya Savaşı sırasında sistemler ve ürünler eğer güvenli ve etkin bir şekilde kullanılacaklarsa insanları ve çevresel faktörleri dikkate alan ürün ve sistem tasarımının gerekli olduğu gerçeği Ergonomi disiplininin ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. Ergonomi insan kullanımı için çevre, sistem ve nesnelerin tasarımına insanla ilgili bilimsel bilginin uygulanmasıdır. Ergonomi insanların içinde bulunduğu her yerde vardır. İş sistemleri, spor, dinlenme, sağlık ve güvenlik iyi tasarımlandığı zaman bütün ergonomi prensiplerini içermelidir. Ergonominin bu gibi birçok tanımı bulunmakla birlikte en yaygın olanı işin insancıllaştırılarak verimliliğin artırılmasıdır. İnsanı çalışma yaşamında tehdit eden pek çok stres faktörü vardır. Bunlar ısı, aydınlatma, gürültü, hava akımı, mekan donanımı gibi fiziksel; iş yükü, iş doyumu, stres gibi psiko-sosyal; toz, kir, ağır metaller gibi kimyasal; böcek ve haşarat gibi biyolojik faktörlerdir. Bu stres faktörlerini izleyerek denetim altına alıp iş ortamından kaynaklanan verimlilik kısıcı faktörlerden kurtularak hem insanın sağlık, mutluluk ve güvenliği sağlanmakta hem de üretim artışı gerçekleştirilmektedir. Aşağıdaki konu başlıkları Türkiye’de 1970 ve 1980’lerin ortasına kadar olan süreçte ergonominin bazı uğraş alanlarını göstermektedir. İnsan işgücünden yararlanma, ürünlerin ergonomisi, radyasyon, kadın işçiler, insani ilişkiler, iş kapasitesi, fabrika yerleşim planlaması, verimlilik, çalışanların enerji tüketimi, toksikoloji, işitme kaybı, beslenme, aşırı çalışma, vardiya çalışması, ücret tespiti, otomasyon, aralıklı çalışma, işletme psikolojisi, yaş, zararlı gaz ve buharlar, kimyasallar, antropometri, toplu pazarlık, engelli işçiler, gürültü, çevre, işçi sendikaları, eğitim, sıcak ve soğuk ortamda çalışma, dinlenme, liderlik, etkileşim, sağlık koruma, güvenlik, çıraklık, personel seçimi ve terfisi, sosyo-ekonomik problemler, sosyal güvenlik, algılama, grup dinamikleri, motivasyon, insan kapasite ve performansı, insan-makina kompleksi, bilgi geri-beslemesi, kazalar, işçi sağlığı ve iş güvenliği, devamsızlık, görev ve sorumluluk, otorite, moral ve fiziksel sağlık. 1980’lerin ortasından bugüne kadar ise aşağıdaki konu başlıkları üzerinde durulmaktadır. Yaratıcılık, endüstriyel psikoloji, endüstriyel sosyoloji, katılımcılık, ISO 9000, ISO 14000, Toplam Kalite Yönetimi, uluslararası rekabet, yarı otomat-otomat-robot sistemleri, CE ve Ergonomi Standartları, üretim araçları ergonomisi, uçak koltuğu-mobilya fabrikaları-hazır giyim sanayi-klavye tasarımları, özürlü istihdamı, gürültü-iklim gibi çevre sorunları, çalışanların kan ve serumlarındaki eser element kirliliği, eğitim ergonomisi, psiko-teknik test bataryaları, işgücü verimliliği, hizmet sistemi ergonomisi, bilişsel ergonomi, iş kazaları ve işyeri düzenleme, ev kazaları, makro ergonomi, motivasyon, kalite çemberleri, tüketici ergonomisi, çalışan çocuklar, bilgisayar destekli üretim-tasarım, endüstri ergonomisi, tarım-orman ergonomisi, hizmet sektörü ergonomisi, mekan ve donanım ergonomisi, iş organizasyonu, performans, ekran önü çalışması, yaşlı ve bedensel engelli çalışanlar, kadın işgücü, klavye kullanımında Karpal Tünel Sendromu, iş doyumu. Çağcıl insan karşılaştığı bütün problemleri hallettikten sonra tekrar o problemlerle ilgilenmez. Bundan sonra yapılması gereken dinamik olan yaşamda başka diğer problemlere bu bilgi birikimi temelinde nasıl yanıt aranacağıdır. Günümüzde insanlarımız devlet sistemimizin işlemesinden rahatsızlık duymaktadırlar. Devlet kapısında işlerini yurttaş olmanın mutluluğu ile bitirmek istemektedirler. Devlet Sistemi dediğimiz bir aygıttır, bir enstrümandır. Bu enstrümanın iyi işletilmesi için sistemin iyi kurulmasının yanında o sistemi işletecek kişilerin de kaliteli ve insan-merkezli düşünen daha yüksek bilinç düzeyine sahip insanlar olmaları gerekmektedir. Devlet sistemimiz hızla ve daha çok çağın nimetlerinden faydalanmalıdır. Sistem, devlet-yurttaş iş ve ilişkilerinde daha insani, daha eşitlikçi ve insanına daha çok özgürlük verici bir yapıda olması gerekmektedir. Bunu teknolojinin nimetlerinden yararlanarak çözmek artık hiç de zor değildir. Bunu yaptığımızda topluma bilimsel yaşamın önemini kavratmış olacağımız gibi insana verilen değerle birlikte daha demokratik, daha eşitlikçi ve daha ülkesine sahip çıkan bireyler yetiştirmiş olacağız. Bilimselliği ve insancıllığı yaşamla harmanlamalıyız. Rahatlığı, konforu, hızı ve kaliteyi insanımıza biran önce sunmalıyız. Militan, gözü kara taraftar bireyler yerine sorun-çözücü, ilkeli, bilimsel ve insancıl bireyler yetiştiren ergonomik bir toplum yaratmalıyız. Nasıl bir ürün aldığımız zaman estetik mi, işlevsel mi, kullanımı kolay mı? gibi sorular soruyorsak, devletten ve toplumdan aldığımız hizmetler de son tahlilde birer üründür. Bu ürünlerin de insancıl mı, kolaylaştırıcı mı, olduğunu sorgulamalıyız. Nasıl daha iyi yapabilirim sorusunu herkesin sormasını sağlamalıyız. Yapıcı, olumlu, yenilikçi ve yaratıcı bireylere 21. yüzyıla girerken bilgi toplumunda daha çok ihtiyaç duyacağız. İşte bu tipte bireylerin yetiştirilmesi için ergonomik düşüncenin etkinlikle uygulanması gerekmektedir. Dinamik yaşama karşı dinamik, insani, adil, bilimsel çözümleri ancak ergonomi temelli düşünen insanlar bulabilirler. H.Okan Durmuş ODTÜ Endüstri Müh. Ergonomi Laboratuvarı, Uzman |